3 Şubat 2012 Cuma

Küçümseme / Alberto Moravia


“Anladım ki, küçümsenen erkek, bu küçümseme sürdüğü sürece huzur bulmamalıdır.”
Kadın-erkek ilişkilerini takıntı derecesinde kalemine konu edinen Alberto Moravia’nın en sevdiğim üç romanından biri Küçümseme. (Diğer ikisi Romalı Kadın ve Sıkıntı – Sonuncusu Kıskançlık adıyla yayınlandı dilimizde. )
Görünürde pek de elle tutulur bir girişi yoktur öykünün. Daha birinci cümleden bir kocanın itiraflarını dinlemeye başlarız. İlk başlarda basit, fakir ama peri masalını andıran bir evlilikten bahseder anlatıcı. Tiyatro eserleri yazmak gibi idealist bir amacı olan, bir odalık yerde karı koca olarak yaşamaya çalışırken, içinde bulunduğu şartlar gereği film senaryoları yazmayı kabul eden Molteni, bir sona doğru gittiğini bilmez. Çok sıradan bir günde ve sıradan bir şekilde başlayan öykü, sıra dışı bir şekilde biter.
Bütün bunlara neden olan ise bir taksidir. (Nedenini söyleyerek kitabı okuyacakların keyfini kaçırmak istemiyorum.) Ama bunu ne yazar ne de karakterler apaçık söyler. Zaten bütün entelektüelliğine ve sonradan gösterdiği çabaya rağmen Molteni aşkını ve evliliğini kurtaramaz.
Karısı Emilia’nın neden kendisini küçümsediğini bir türlü anlayamamıştır Molteni. Hatta karısı söylemese bunun bile farkına varmayacak ve sorunu hep başka şeylerde (maddi sıkıntı, bir başka sevgili, vb.)arayacaktır.
Romandaki diğer karakterler ve anlatıcı çok sıkı bir entelektüel konuşmalar, tartışmalar içinde gösterilirken, Emilia’nın böyle bir dünyadan çok uzak olduğunu görürüz. Ama buna rağmen kocasının (aslında tüm erkeklerin) pek farkında olmadığı çok güçlü bir silahı vardır tüm kadınlar gibi: Sezgi ve Sağduyu
Molteni, kendisine deliler gibi aşık, taparcasına seven karısının neden birden bire böyle bir dönüşüme uğradığını asla doğru dürüst anlamamıştır. Odysseus’un gerçekte neyi temsil ettiğine kafa yoran, Dante’yi ezberden okuyan bu adam aslında dünyanın basit bir gerçeğinden habersizdir: Taksiyle kimin gidip gitmeyeceği. Yani kadınına sahip çıkmak...
Bu roman bana Thomas Mann’ın Büyülü Dağ’ında geçen bir sözü de hatırlattı: “Önemli olan bir erkeğin ne kadar entelektüel olursa olsun erkek kalmasıdır.” Kitabın ve Emilia’nın tüm sırrı burada yatıyor. 
Kitabın yan karakterlerinden olan Alman yönetmen Rheingold’un,  Odyyseia efsanesine getirdiği yeni yorum da oldukça ilginç ve romandaki konuyla çok yakından ilgili. Özellikle bu konuyu tartıştıklarında çok zevkli bölümler okuyoruz.
Modern İtalyan edebiyatının klasiklerini vermiş olan Moravia’nın bu başyapıtı, yaşayan en büyük yönetmenlerden sayılan Jean-Luc Godard tarafından sinemaya aktarılmış ve onun en ünlü filmlerinden biri olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder